S.S.S.

Sıkça Sorulan Sorular

En sık sorulan sorular ve cevaplar

Terapi, kişilerde var olan psikolojik rahatsızlıkları, davranış bozukluklarını, negatif tutumları ve psikosomatik yakınmaları azaltmayı hedefler. Aynı zamanda terapi, bireyin kendi içinde çıktığı bir yolculuktur. Süreç kişinin kendini keşfetmesiyle başlar. Bu keşif yolculuğunda ise amaç, kişinin karşılaştığı problemler sonucunda içgörü kazanmasına olanak sağlayarak bilinç dışı var olan davranışlarını anlamaya, duygusunu inşa etmeye, geçmiş yaşantılarının etkisinde olduğu şemalarını bulmaya, kişiler arası ilişkilerde sağlam yapılar oluşturmasına, başa çıkabilme becerilerini geliştirmeye ve ihtiyacı olan motivasyonel sürece katkıda bulunur.

Psikolog, kişinin bireysel ve beraberinde toplumsal olan tutum, davranış, düşünme ve duygusal değişimlerini gözlemleyen; davranışın ve zihinsel süreçlerin bilimsel tanım ve açıklamalarına odaklanan uzman kişidir..

6 yıllık tıp eğitimlerini tamamladıktan sonra uzmanlık alanını ruh sağlığı ve hastalıkları üzerine gerçekleştiren hekimlere verilen isimdir. Tanı bulma ve tedaviye eşlik edecek olan ilaçları yazma yetkisine sahiptirler.

Ortalama olarak 45-50 dakika sürer. İlk seans daha uzun gerçekleşebilir.

Uygun ve doğru ortamlarda yapıldığı sürece hiçbir problem olmamaktadır. Gizlilik esasına önem verilecek ve bölünmeyecek şekilde yapıldığında bireysel görüşme kadar etkili olmaktadır.

Psikologlar etik kurallar dahilinde seansı işlerler. En önemlisi ise gizliliktir. Üçüncü kişiyle paylaşılması söz konusu değildir.

Bilgilendirme için iletişim bölümünde ki telefondan veya e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.

Bu danışana göre farklılık gösterir. Her danışanın terapiye başlama sebebi oldukça farklıdır. Kişinin terapiye gelme sebebine göre terapi süreci farklılık gösterir.

Seansın gerçekleşeceği saatten 24 saat öncesinde haber verilmesi şartıyla değişiklik ve iptal mümkündür.

Psikologların ayırdığı zaman aralığı sadece size aittir. Bu süreyi dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Çevrenizde ki insanlar size karşı yargılayıcı, yanlı olabilir fakat psikologlar yansız, yüksüz ve yargısızdır. Size empatik yaklaşarak süreci başlatır.

Psikolog seçimini yaparken aldığı eğitimlere ve bilgisine güvenmeniz en önemli kriterdir. Terapi sürecinde güven ilişkisi kurmanız ve destek olabileceğine inandığınız psikoloğu tercih etmeniz süreci daha faydalı geçirmenize katkı sağlar. Psikoloğun kullandığı terapi ekolü ve uzmanlık alanları da oldukça belirleyici unsurdur.

Psikoterapi, bilimsel temellere dayanan, sıkıntıları ya da danışacak konuları olan bir insan ile bir uzmanın kurduğu iyileştirici olması hedeflenen ilişkidir. Bu ilişki çeşitli belirtilerle kendisini gösteren bazı ruhsal sorunları ortadan kaldırmak için, kişinin hayatında hedeflediği bazı değişimlere ulaşmak için ya da kendisini daha iyi tanımak ve anlamak için araç olan bir süreçtir.

Psikoterapi, güvendiğiniz, sizin iyiliğinizi istediğinden emin olduğunuz bir psikoterapist ile değişim ve dönüşüm için yola çıkmaktır. Bu yolculuk boyunca anlaşıldığınızı hissetmeniz, sorunlarınızın çözümü konusunda umudunuz güçlenmesi, içgörü kazanmanız ve nihayetinde istendik yönde olumlu bir değişim ve gelişim göstermeniz beklenir.

Özünde Yunanca bir kelime olan terapi, iyileşme-iyileştirme anlamı taşımaktadır ve daha genel bir anlama işaret etmektedir. Terapi kelimesi tıp literatürünün pek çok yerinde karşımıza çıkar ve buralarda kökenine sadık bir biçimde iyileşme-iyileştirme gibi anlamlarda kullanılır. Türkçeye geçen hali ile terapi kelimesi Fransızca kökenlidir ve Türk Dil Kurumu terapi kelimesinin karşılığının tedavi olduğu belirtir. Dikkatinizi çekebileceği gibi bu kelime de çok genel kullanımı olan ve psikolojik çağrışımları açık olmayan bir kelimedir.

Psikoterapi ise bir birleşik kelimedir ve yukarıda kısaca açıkladığımız terapi kelimesinin psiko kelimesiyle birleşmesiyle oluşturulmuştur. Bu nedenle de psiko kelimesinin kökenine ve ne anlama geldiğine bakmak yerinde olacaktır. Psiko kelimesi psike kelimesinden gelir. Psike kelimesi de Yunanca kökenli olup nefes, ruh, zihin gibi anlamlar taşımaktadır. Sonuç olarak psikoterapi kelimesi de ruhun, zihnin tedavisi gibi bir anlama gelmektedir.

Görülmektedir ki terapi kelimesi tek başına psikolojik herhangi bir gönderme taşımazken psikoterapi kelimesi tam olarak bu amaçla oluşturulmuş ve kullanılmaya başlamış bir sözcüktür. Peki doğru kullanımı nedir? Terapi ya da psikoterapi kelimelerini kullanmak pek bir fark yaratmayacaktır. Konu ve bağlam itibariyle terapi kelimesinin psikoterapi kelimesinin yerine kullanımı oldukça yaygındır. Bu tamamıyla sizin tercihinize bağlıdır. Benzer bir durum terapist ve psikoterapist kelimeleri için de geçerlidir. Günlük dilde “terapistim” ifadesini “psikoterapistim ifadesinden daha sık duyabileceğinizi tahmin ediyoruz. Kısa kullanım daha fazla tercih edilmiş durumdadır.

Psikoterapi hizmeti alan kişiye bazı kaynaklarda hasta, bazı kaynaklarda danışan dendiğini duymuş olabilirsiniz. Buradaki durum terapi/psikoterapi kullanım farklılığından biraz daha karmaşık bir konunun yansımasıdır. Konuya ilişkin çok farklı bakış açılarıyla çok farklı tartışmalar yürütmek mümkündür.

1) Mesela hasta ya da danışan kelimeleri farklı düzeydeki psikolojik sorunları ifade ediyor olabilir mi? Danışan dediğimizde belli konularda danışacak şeyleri olan bir insan aklımıza gelirken hasta dediğimizde tıbbi bir durumu olan, daha yoğun ve acil müdahale gerektiren meseleleri olan birinden mi bahsediyoruz?

2) Kelime tercihi konusunda meslekler açısından bir farklılaşma söz konusu olabilir mi? Örneğin psikiyatri uzmanı ya da klinik psikolog olan bir psikoterapist hasta kelimesini tercih ederken, psikolojik danışman olan bir psikoterapist danışan kelimesini tercih ediyor olabilir mi?

3) Aynı terapistin kendisinden hizmet alan bazı insanlara hasta bazılarına ise danışan olarak atıf yapıyor olması mümkün mü?

4) Peki ya bu kelimelerin kökenleri ne? Yurtdışında veya psikoterapi kuramlarının doğdukları yerlerde hangi ifadeler kullanılıyor?

Sondan başlayarak yanıt bulmaya çalışalım: Danışan olarak dilimize çevirisi yapılmış olan kelimenin kökeni İngilizcedeki client kelimesidir. Üstelik Türk Dil Kurumu böyle bir kelimenin (danışan) varlığını henüz kabul etmiş değildir. Yani danışan kelimesi dilde kullanılan fakat tam olarak tanımlanmış bir kelime değildir. Client kelimesi ise Oxford Sözlüğü’ne göre profesyonel bir kişi ya da şirketten hizmet alan kişi ya da kurum olarak tanımlanmaktadır. Yani daha genel bir tanımlama amacıyla kullanılmaktadır ve bu kelimeye hukuk ya da bilgisayar dillerinde de rastlamak mümkündür. Hasta kelimesi ise Oxford Sözlüğü’nde herhangi bir tıbbi tedavi altında olan kimse olarak tanımlanmaktadır. Türk Dil Kurumu hasta kelimesini “hastalık, kaza veya yaralanma dolayısıyla fizik veya ruh sağlığı bozulmuş ve tedavi edilmesi gereken kimse, rahatsız” biçiminde tanımlanmaktadır. Yani hasta kelimesi ruh sağlığını da kapsayan daha geniş ve dilimizde tanımlanmış bir kelimedir.

Bir psikoterapist takip ettiği yani terapi hizmeti verdiği kişileri etiketlemek gibi bir amaç taşımaz ancak bilimsel toplantılar, yayınlar vb. profesyonel ortamlarda bu insanları ifade etmek için bir kelime kullanmak zorunludur. Hal böyle olunca da hasta-danışan ikilemi psikoterapi camiası için de bir mesele haline gelmiştir. Geldiğimiz noktada, bir psikoterapistin hem hastalarının hem de danışanlarının olabileceğini söylemek mümkündür.

Kelime seçimi konusunda meslekler açısından resmi, adı konulmuş bir ayrım olmasa da psikiyatri uzmanları arasında “danışan” kelimesinin pek de popüler olmadığını söyleyebiliriz. Psikiyatri uzmanlarının, tüm hekimler gibi 6 yıllık tıp eğitimleri olması bundaki en büyük etken olabilir. Psikolojik danışmanlar ise “hasta” kelimesini kullanmayı tercih etmemektedirler ve kendi unvanlarına uygun olarak danışan kelimesini kullanmaktadırlar. Klinik psikologlar ve psikologlar için ise durum bu kadar net değildir. Danışan ya da hasta kelimelerinin tercihi kişiye, çalıştığı kuruma ve bağlama göre değişmektedir.

Özetle, bu iki kelimenin biri diğerine göre daha doğru ya da yanlış değildir. Kullanım tercihi kişilere ve bağlamlara göre farklılaşabilir ve bu da olağan bir durumdur.

Psikoterapistler farklı meslek gruplarından gelebilmektedirler. Bu durum ülkemizde ve dünyanın geri kalanında bazı açılardan farklılaşsa da özellikle bazı meslek gruplarının psikoterapistlerin çok büyük bir çoğunluğunu oluşturduğunu bilmekteyiz. Bu meslek grupları, klinik psikologlar/psikologlar, psikiyatri uzmanları ve psikolojik danışmanlardır. Dünya’da ise bu meslek gruplarına ek olarak uygun eğitim programlarını tamamladıktan sonra sosyal hizmet uzmanları ve psikiyatri hemşirelerinin de belli terapileri uygulama yetkileri vardır. Son dönemlerde ülkemizde de farklı meslek gruplarının katılabildiği Aile Danışmanlığı sertifika programları açılmaktadır.

Psikoterapi hizmeti veren uzmanlar isimlerinin başında ya da sonunda çeşitli kısaltmalar ve/veya unvanlar kullanabilmektedirler. Yabancı bir göz için bu kısaltmalar rastgele bazı harflerin yine rastgele bir düzen içerisinde bir araya gelmesiyle oluşmuş gibi görünebilir ama emin olun her bir harfin önemli ve bize bir şeyler söyleyen anlamları bulunmaktadır.

Kafa karıştırabilecek bir diğer nokta da bazı unvan ya da kısaltmaların Türkçe olarak kullanılmamasıdır. Hatta bazen Türkçe ve İngilizce kullanım özelliklerinin tüm imkânlarından faydalanıp ismin başına Türkçe, sonuna da İngilizce olarak unvan yazan ve böylece “zengin” bir görüntü sunan insanlar da vardır.

Psikoterapist olmak için çeşitli eğitimler, süpervizyonlar ve dereceler almak zorunluluğu vardır. Söz konusu bu kısaltmalar da bunların sonucunda elde edilmektedir. Öncelikle ülkemizde yaygın bir biçimde karşılaşılan kısaltmalara değinmekte fayda olduğunu düşünüyoruz.

Yaygın bir kullanımı olduğu için kolaylıkla tahmin edilebilecek bir kısaltma olan Dr, doktor kelimesinin-unvanının kısaltmasıdır. Ancak ilk bakışta bu kolaymış, bunda ne var diyebileceğiniz bu unvanı gerçekte, MD (medical doctor: tıp doktoru), PhD (doctor of philosophy: felsefe doktoru), PsyD (doctor of psychology: psikoloji doktoru) vb. gibi farklı eğitimler almış insanlar kullanabilmektedir. Bir psikoterapist bu üç unvana da sahip olabilir. Adının önünde Dr kısaltması olan herkesin psikiyatri uzmanı ya da psikoloji alanında doktoralı olmadığı biliyoruz. Ek olarak ülkemizde psikoloji alanında PsyD derecesi değil PhD derecesi verildiğini de belirtmek lazım. Ayrıca PhD derecesi sosyoloji ya da matematik alanında doktora derecesi almış insanların da kullandığı bir kısaltmadır. Yani PhD unvanı görmek de yeterli değil.

Uzm. Psk., Uzman Psikolog kısaltmasıdır. Psikoloji alanında yüksek lisans derecesi almış bir psikolog bu unvanı kullanabilir. Uzman psikologların tümü klinik psikoloji alanında uzman da değildir. Gelişim psikolojisi, endüstri örgüt psikolojisi gibi alanlarda da uzman psikolog unvanı kullanılır. Bu nedenle, psikoterapi yetkinliği açısından uzmanlık eğitiminin hangi alanda alındığı bilinmelidir. Bazı durumlarda uzman klinik psikolog ifadesi de kullanılmaktadır. Bu kısaltmanın yurtdışı muadili MA (Master of Arts: Sanatta Uzmanlık) ya da MSc (Master of Science: Bilim Uzmanlığı) şeklinde karşımıza çıkar. Ülkemizde eğitim alınan enstitülerinin yapı ve sistemine göre bir klinik psikolog MA ya da MSc derecelerinin herhangi birine sahip olabilir. Yukarıdaki koşullar uzman psikolojik danışmanlar için de çoğunlukla geçerlidir.

Ülkemizde böyle bir derece ya da kullanım olmasa da örneğin ABD’de, L.S.C.W. (licensed clinical social worker: lisansli klinik sosyal çalışmacı), A.B.P.P. (American Board of Professional Psychology: Amerikan Profesyonel Psikoloji Kurulu) gibi kısaltmalar da kullanılmaktadır.

Neredeyse her konuda olduğu gibi bu konuda da ülkeler ve ülkelerin ruh sağlığı politikalarına bağlı olarak farklı ölçütler söz konusudur.

Psikolog unvanı Yükseköğretim Kurumu (YÖK) tarafından onaylı bir biçimde hizmete sokulmuş ve öğrenci kabul eden bir psikoloji lisans programından başarıyla mezun olmuş insanların kullanabileceği bir unvandır. Yani bu kişiler psikoloji lisans diploması almıştır ve sosyal psikoloji, klinik psikoloji, gelişim psikolojisi, bilişsel psikoloji, endüstri örgüt psikolojisi gibi çeşitli alt alanlar hakkında belirli düzeyde bilgileri vardır.

Psikolojik danışman ise yine YÖK’ün onayladığı ve kabul ettiği bir rehberlik ve psikolojik danışmanlık lisans programından mezun kişilerin kullanabileceği bir unvandır. Bu lisans programı içerisinde psikolojik danışmanlığa yönelik dersler olduğu gibi öğretmenlik meslek bilgisine yönelik dersler vardır. Bu programlardan mezun kişilerin öğretmen unvanları da olduğundan mezunları okullarda rehber öğretmenlik de yapabilmek iken bazı mezunlar kendilerini psikolojik danışmanlık alanında geliştirmeye devam edebilmektedir.

Psikiyatrist ya da psikiyatri uzmanları üniversitelerin tıp fakültelerinden mezun olduktan sonra Tıpta Uzmanlık Sınavı’na girip Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ya da Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları alanlarda 4 yıllık bir uzmanlık eğitimi alırlar. Tıp temel eğitimine ek olarak verilen psikiyatri eğitimini başarıyla tamamlayan hekimler uzman doktor olmuşlardır ve Psikiyatri uzmanı olarak çalışabilirler. Psikiyatri uzmanları psikolojik sorunların ilaçla tedavisini yürütmekle sorumludurlar ve uygun psikoterapi eğitimleri aldıktan sonra psikoterapist olabilir ve psikoterapi uygulamaları da yapabilirler.

Klinik psikolog konusu ise biraz daha karmaşıktır. Karmaşık hale gelmesinin nedeni hem dünyadaki (Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde dahi farklıdır) ve ülkemizdeki uygulamaların farklılaşması hem de görece yakın zamanda ülkemizde yapılan yasal düzenlemelerdir. Bir kişinin klinik psikolog unvanı taşıyabilmesi için belirli eğitimleri bir araya getirmesi gerekmektedir. Bunlar: YÖK’ün kabul ettiği bir psikoloji lisans programı ardından bir klinik psikoloji yüksek lisans programı tamamlamış olmak; YÖK’ün kabul ettiği herhangi bir lisans programından mezun olup klinik psikoloji yüksek lisansı ve doktorası yapmış olmak; YÖK’ün kabul ettiği herhangi bir lisans programından mezun olup klinik psikoloji bütünleşik doktora programından mezun olmak ve son yasal düzenlemelerle birlikte, psikolojik danışmanlık lisans programı ardından klinik psikoloji yüksek lisans programından mezun olmaktır. Klinik psikologlar, çeşitli ölçüm araçlarını ve gözlem ve görüşme tekniklerini kullanarak psikolojik değerlendirme yapabilirler ve uygun koşullar oluşmuş ve gerekli dersler-eğitimler alınmışsa psikoterapi uygulamaları yaparlar. Psikoterapist olabilirler.

Aile danışmanı unvanı, ülkemizde aile danışmanlığı programlarının devlet tarafından teşvik edilmeye başlamasından sonra yaygın bir biçimde kullanılmaya başlamıştır. Bu programlara psikoloji, rehberlik ve psikolojik danışmanlık, tıp, çocuk gelişimi, sosyal hizmet, sosyoloji ve hemşirelik lisans programlarından mezunlar katılabilmektedir. Sıralanan lisans programlarından mezun olan adaylar toplamda 450 saatlik bir eğitimden geçerek aile danışmanı unvanını kullanmaya hak kazanmaktadır.

Bir biçimde “Acaba psikologa mı gitsem?”, “Bir terapiye mi başlasam?” gibi sorular aklınıza gelmeye başladıysa muhtemelen sizin ya da çevrenizde yaşadığınız ikilemleri bilen birilerin aklına hemen bu soru gelir: “Psikoterapi etkili midir?” ya da “Psikoterapi işe yarar mı?”

Bu sorularının yanıtını lafı dolandırmadan, hızlıca verip daha sonra biraz daha ayrıntıya girebiliriz: Evet!

Öte yandan eğer fizik, kimya gibi bilimlerle değil de sosyal bilimler, tıp bilimleriyle ilgileniyorsanız bilimin böyle kesin çıkarımlardan uzak durduğunu da bilirsiniz. Psikoterapi etkili midir sorusunun asıl yanıtı “büyük oranda evettir”. Psikoterapi etkililiğine dair yapılan çalışmalar farklı sorunlar ve farklı psikoterapi yaklaşımları hatta farklı hasta-terapist eşleşmeleri için bile sonuçların değişebileceğini söylemektedir. Önemli bir psikoterapi araştırmacısı olan Micheal Lambert ve arkadaşları, yüzlerce psikoterapi çalışmasının özeti olarak bu etkililiğin % 75’e çıkabildiğini ve süreç sonunda psikoterapi alanların psikoterapi almayan ve benzer sorunlar yaşayan insanların % 80’inden daha iyi hissettiği olduğu yönünde bir sonuca ulaşmışlardır.

Burada onlarca yıllık psikoterapi araştırmalarını özetlemek mümkün değil elbette ancak bazı temel noktalara değinmekte fayda olduğunu düşünüyoruz: Psikoterapi süreci hizmet alanların önemli bir çoğunluğunda olumlu sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Terapide kalınan süre arttıkça sonuçların iyiye gitme ihtimali ve oranı artmaktadır. Pek çok psikolojik durumda sadece psikoterapi almak, psikoterapi ve ilaç tedavisini bir arada almakla benzer sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Bazı durumlarda ise en iyi tedavi ilaç ve psikoterapinin birlikte götürülmesidir. Hasta ve terapist arasındaki ilişkinin kalitesi psikoterapiden sağlanabilecek fayda konusunda en önemli belirleyicilerden biri olarak görülmektedir.

Tekrar belirtmekte fayda var: psikoterapi etkililiği 0 ya da 1, siyah ya da beyaz olarak değerlendirilemeyecek bir olgudur. Psikoterapi etkililik potansiyeli taşır. Olumlu yönde sonuçlar almak ise pek çok değişkene bağlıdır.

Bu sorunun cevabı, danışanın şikayetinin doğasına, psikoterapiden beklentisine ve uygulanan psikoterapi yaklaşımına göre değişmektedir. Sırayla açıklayacak olursak; yeni bir işe başlama ile ilgili yaşadığı uyum zorluğu veya çocuklar için tuvalet eğitimi gibi belli konularda danışmanlık almak üzere başvuran bir danışan için bir veya birkaç görüşme yeterli olacaktır. Bunun yanında, erken dönem çocukluk yıllarından itibaren örseleyici deneyimlerle oluşan, kronik yaşam sorunları ile kendisini gösteren, genel işlevselliği ve yaşam doyumunu düşüren duygusal sorunların üstesinden gelmek biraz daha zaman alacaktır. Klinik deneyimimiz, bunun genellikle 6 ay ile 2 yıl arasında değiştiğini göstermektedir.  Yıllar boyu kullanılan işlevsel olmayan başa çıkma yolları yerine daha sağlıklı ve danışana çok daha iyi hissettirecek yeni sağlıklı başa çıkma yöntemleri oluşturmak heyecan verici, aynı zamanda emek isteyen bir yolculuktur.

Yaşam devam ettiği sürece gelişecek belli yaşam olayları, dönüm noktaları veya krizleri de olağan kabul edersek; sizi tanıyan, güven duyduğunuz ve birlikte yol almaya devam edebileceğinizi düşündüğünüz terapistiniz ile bu gibi spesifik durumlarda yeniden bir araya gelmeniz de mümkündür. Bu yönüyle psikoterapinin yaşamın hemen her evresinde bir yeri olduğunu ve danışanın ihtiyacı dahilinde her zaman için sürdürülebileceğini söyleyebiliriz.

Psikoterapinin süresini belirleyen bir diğer faktör ise, uygulanan psikoterapi yaklaşımıdır. Etkililiği bilimsel kanıtlarla ortaya konmuş yaklaşımlar için ortalama sürelere bakacak olursak; Bilişsel Davranışçı Terapiler genellikle birkaç haftadan birkaç aya kadar sürerken, Psikanaliz veya Psikanalitik Yönelimli Terapiler birkaç yıl sürebilmektedir. Geştalt Terapi ve Şema Terapi yaklaşımları için öngörülen süre ortalama altı ay ile iki yıl olmakla beraber, yukarıda da belirttiğimiz gibi öngörülen bu süreler sorunların doğasına göre ve her danışanın bireysel deneyimine bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir.

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir